Su, canlıların varlığını
sürdürebilmesi için en temel ihtiyaçlardan birisidir. Su, doğadaki tüm
canlıların en önemli yaşamsal ihtiyacı olmasının yanı sıra, biz insanlar için
de tarım, enerji, ulaştırma başta olmak üzere hayatımızın birçok alanında son
derece gerekli hayati kaynaklardan birisi olarak büyük önem arz etmektedir.
Ancak, iklim değişikliği, kuraklık, artan nüfus ve kirlilik sebebiyle su
kaynakları üzerindeki baskılar artmaktadır. Dolayısıyla su, dünyamızın ortak
mirası olmakla kalmayıp stratejik öneme sahip bir kaynak hâline
gelmektedir.
Unutmayalım ki, dünyadaki
toplam su miktarı 1.4 milyar km3tür ve bu suyun sadece %2.5’i tatlı
sudur. Bütün tatlı su kaynaklarının
yaklaşık %69’u buz ve buzulların içerisinde hapsedilmiştir. Tatlı suyun diğer
%30’luk kısmı ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su
kaynakları, dünyadaki toplam tatlı suyun yaklaşık %1’ini oluşturmaktadır.
Bu kısıtlı miktardaki
kullanılabilir su miktarı ise yeryüzüne düşen yağışlar tarafından
beslenmektedir. Dünya nüfusu 1960 yılında 3 milyar iken dünyaya düşen yağış
aynı idi, bugüne geldiğimizde dünya nüfusu 8 milyara yaklaşmış ama dünyaya
düşen yağış miktarı değişmemiştir. Buna
göre, su sınırsız bir kaynak değil, aksine her geçen gün kalite ve miktar
yönüyle son derece sınırlı bir kaynaktır. Bu sınırlı kaynak, insanların talep
ve ihtiyaçlarındaki artış, iklim değişikliği ve tüketim politikalarının baskısı
altındadır.
Su
kaynaklarımız, küresel iklim değişikliğinden kalite ve miktar yönüyle olumsuz
şekilde etkilenmektedir. İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonuna kadarki dönem
dikkate alınarak yapılan iklim
değişikliği projeksiyon çalışmalarında da ülkemizde ortalama sıcaklıkların
ciddi oranda artacağı öngörülmektedir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde
artışın 1-2°C fazla olacağı beklenmektedir. Ülke genelinde ise her 7-8 yılda
bir kuraklık yaşanmaktadır. Bu kurak dönemler hem günlük yaşantımızı hem de
ekonomimizi olumsuz şekilde etkilemektedir. Özellikle tarım sektörü kuraklıktan
birinci derecede etkilenmekte, bu da gıda güvenliğimize tehdit oluşturmaktadır.
Bunun
yanında, aşırı yağışların sonucunda meydana gelen taşkınlar can ve mal kaybına
sebep olmaktadır. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Projesi çıktıları
göstermektedir ki, kısa süreli fakat şiddetli sağanak yağış görülen günlerin
sayısındaki artış ile beraber, ani oluşan taşkınlarda da önemli artışların
olacağıdır. Özellikle Karadeniz Bölgesinin doğusunda toplam yağışlarda ve
ekstrem yağış olaylarında artışlar olacağı belirlenmiştir. Bütün bu öngörülere
yönelik gereken tedbirlerin şimdiden ve gecikmeksizin alınması büyük önem arz
etmektedir.
Gıda
üretimi yapabilmek için de suya ihtiyaç duyuyoruz. İhtiyaçlarımız doğrultusunda
yeterli miktarda tarım ürünü yetiştirebilmek için su güvenliğimizin sağlanmış
olması gerekir. Nüfusumuzun 2023 yılında 86,5 milyona ulaşması beklenmektedir.
Artan nüfus ile birlikte üretmemiz gereken tarım ürünü miktarı da artacaktır.
Daha önce de belirttiğim gibi, ülkemizdeki kullanılabilir su miktarı çeşitli
baskılar sebebiyle azalmaktadır. Bu sebeple artan nüfusun ihtiyaçlarını
karşılayabilmek için su ve gıda güvenliğimizi sağlayabilmek maksadıyla tarım
sektöründeki su verimliliğini arttıracak iyileştirmeler yapılmaktadır.
Dünyada
su tüketimi yoğun, kimyasal girdisi yüksek, ekosistemin özelliklerini dikkate
almayan endüstriyel tarım yaygınlaşmaktadır. Bu değişim ile son 50 yılda
sulamalı endüstriyel tarım yapılan alan iki kat artmıştır. Artan sulamalı tarım
2050 yılına kadar tarımın ihtiyacı olan su miktarının %19 oranında artacağını
gösteriyor.
Dünyada
kullanılan suyun %71’i tarım sektöründe kullanılmaktadır. Ülkemizde ise suyun
%77’si tarım sektöründe, geriye kalan %23 ise
içme-kullanma ve sanayi sektörlerinde kullanılmaktadır. Maksadımız bu oranın,
suyun verimli kullanımının teşvik edilerek düşürülmesi ve ihtiyaç duyulabilecek
sektörlerde suyun kullanılmasını sağlamaktır.
Ülkemizde
ekonomik olarak sulanabilir alan 8,5 milyon hektar olup, bu alanın 6,59 milyon
hektarı sulamaya açılmıştır. Geri kalan %23’lük alanın da en kısa zamanda süratli
bir şekilde sulamaya açılması hedeflenmektedir. Bu sulanan ve yeni sulamaya
açılacak alanlarda iletim kayıpları minimuma indirilmekte ve tarla içi sulama
sistemleriyle önemli ölçüde su tasarrufu sağlanarak çiftlik randımanı maksimum
seviyeye yükseltilmektedir. 2020 yılı sonu itibariyle %29 olan borulu sistem
oranının 2023 yılında %31 seviyesine çıkartılması hedeflenmektedir.
Dünyanın
yarı-kurak bir bölgesinde bulunan ülkemizde, kişi başına düşen yıllık
kullanılabilir su miktarı 1.340 m3 olup nüfus artışı ve
sanayileşme hızı göz önüne alındığında 2040 yılında bu miktarın yıllık 1.116 m3e
kadar düşeceği öngörülmektedir. Bu verilere göre, ülkemiz günümüz itibarıyla su
fakiri olmamasına rağmen Su Stresi altında bir ülkedir.
Türkiye
yıllık ortalama alansal yağış miktarı 574 mm olup dünya ortalamasının
altındadır. Bu miktar, yılda ortalama 450 milyar m3 yağış miktarına
tekabül etmektedir. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde çeşitli
maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yer üstü suyu potansiyeli yılda
ortalama toplam 94 milyar m3’tür, 18 milyar m3 olarak
belirlenen yer altı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yer
üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup,
57 milyar m3’ü kullanılmaktadır.
Ülkemizin
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi maksadıyla suyun bir ekonomik
girdi olarak değerlendirileceği projelerle birlikte suyun gücü milletle
buluşuyor diyebiliriz.
Ekonominin
ve hayatın her aşamasının ayrılmaz bir parçası olan su, hayatın ta
kendisidir. Susuz bir hayat düşünülemeyeceği
için de su, vatandır. Suyu doğru kullanmak geleceğe, ülkeye sahip çıkmaktır.
Suyu korumak, gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük mirastır. Ülkemizdeki
kullanılabilir su kaynaklarını verimli bir şekilde değerlendirmek su stresini
azaltacaktır.
İklim
değişikliği ve kuraklık nedenleriyle suyun değerini çok daha fazla
hissettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu süreç suyun kıymetini gözler önüne
serdiğinden suya dair her konunun ilgili bütün taraflarla müzakere edilerek, su
kaynaklarını daha verimli kullanabilmek amacıyla yapılması gereken faaliyetler
belirlenecektir. Bu faaliyetlerin tüm paydaşlarla birlikte katılımcı bir
anlayışla belirlenmesinde Birinci Su Şurası’nın çok büyük katkısı olacağını
düşünüyorum.
Birinci Su Şurasındaki temel amacımız; kısa, orta ve uzun dönem su ile ilgili stratejiler belirlemektir. Bu stratejiler doğrultusunda çiftçilerimizden akademisyenlerimize, sivil toplum kuruluşlarından bürokratlarımıza kadar su ile ilgili tüm paydaşlarımız ile birlikte su yönetim politikası belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Dr. Bekir PAKDEMİRLİ
Tarım ve Orman Bakanı